MÜSİAD .

MÜSİAD .

Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD); hakkın ve hukukun, adaletin ve eşitliğin, barışın ve güvenin, refahın ve mutluluğun sağlandığı; tarihe ve topluma mal olmuş mahalli ve evrensel değerlerin gözetildiği, kendi içinde bütün, bölgesinde, ekonomik ve siyasi alanda etkin, dünyada saygın bir Türkiye hayaliyle yola çıkan hassasiyet sahibi iş adamlarının, 9 Mayıs 1990 tarihinde İstanbul’da kurdukları bir “İşadamları Derneği”dir.

İş dünyasına olduğu kadar toplumun diğer kesimleri için de örnek bir eğitim, rehberlik, danışmanlık merkezi haline gelen, uygulama ve çalışmalarını profesyonel düşünce zeminine oturtan, entelektüel birikimini paylaşıma açan, “kamu yararına dernek” statüsüne sahip güçlü bir “Sivil Toplum Kuruluşu”dur.

MÜSİAD’ın misyonu; ulusal ve uluslararası düzeyde bağımsız ve bağlantısız hareket eden bir işadamları derneği olarak, önceden belirlenen ilke ve değerleri paylaşan üye sayısını artırmak, üyeleri arasındaki dayanışmayı geliştirmek ve kendi içinde sağladığı bu birlik ve beraberlik ruhuyla ülkemizin maddi ve manevi yönden gelişmesine katkıda bulunmaktır.


İletişime Geçin

İmha Olunan Malların Girdi KDV'si ve Sorumluları

Kullanım Süresi Geçen Veya Kullanılamayacak Hale Gelen Mallara İlişkin KDV Uygulaması Hakkında Görüş Değişikliği ve Sonuçları

Geçtiğimiz ay, 05.12.2009 tarihli ve 27423 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 113 Seri No'lu Katma Değer Vergisi Genel Tebliği ile, "Kullanım Süresi Geçen veya Kullanılamayacak Hale Gelen Mallara İlişkin Yüklenilecek KDV" başlığı altında önemli bir düzenlemeye yer verilmiştir. Özellikle ilaç ve gıda sektörlerini yakından ilgilendiren bu düzenleme, mevcut uygulamaya ilişkin olarak Maliye Bakanlığı'nın görüş değişikliğini ortaya koymaktadır.

Tebliğde özetle şu ifadelere yer verilmiştir:

"Mükelleflerin faaliyetleri kapsamında stoklarında yer alan, ancak kullanım süresi sona eren veya başka nedenlerle kullanılamaz duruma gelen malların, ilgili mevzuata uygun şekilde oluşturulan resmî komisyonlar yahut takdir komisyonu huzurunda imha edilmesi halinde, bu mallar zayi olarak kabul edilecektir. Bu nedenle, Katma Değer Vergisi Kanunu'nun 30/c maddesi uyarınca, bu malların iktisabı dolayısıyla yüklenilen ve daha önce indirim konusu yapılan KDV'nin, imha tarihinin ait olduğu vergilendirme dönemine ilişkin 1 No.lu KDV Beyannamesi'nin "İlave Edilecek KDV" satırında beyan edilmek suretiyle indirilecek KDV listesinden çıkarılması gerekmektedir."

Bu düzenleme, özellikle ilgili sektörlerde ciddi uygulama sorunlarına ve mükellef nezdinde belirsizliklere yol açmıştır. Zira uygulamada, Bakanlık tarafından ifade edildiği şekilde bir tereddüt bulunmamakta, aksine önceki yıllarda verilen özelgelerle durum açıklığa kavuşturulmuştu. Bakanlık ve taşra teşkilatlarının çeşitli tarihlerde yayımladığı özelgelerde, kullanım süresi dolan ve imha edilen malların iktisabına ilişkin yüklenilen KDV'nin indirilebilir olduğu yönünde görüş bildirilmiştir.

Bu görüş, yargı kararlarıyla da desteklenmiştir. Nitekim Danıştay 9. Dairesi'nin E. 2002/3313, K. 2004/4389 sayılı kararında; kullanım süresi sona ermiş ve Takdir Komisyonu kararıyla değeri sıfır olarak belirlenerek imha edilen mallara ilişkin yüklenilen KDV'nin, KDVK'nın 30/c maddesi kapsamında değerlendirilerek indirilemeyeceği yönündeki idarenin işlemi hukuka aykırı bulunmuş, yüklenilen KDV'nin indiriminin mümkün olduğu belirtilmiştir.

Bu itibarla, Bakanlık tarafından yayımlanan yeni görüş, önceki idari uygulamalarla ve yargı içtihatlarıyla çelişmektedir. Üstelik söz konusu görüş değişikliği, herhangi bir yasa değişikliğine dayanmaksızın gerçekleştirilmiş; aynı yasa hükmüne farklı zamanlarda farklı yorumlar getirilmiştir.

Daha da önemlisi, Maliye Bakanlığı söz konusu görüş değişikliğini geriye yürüterek, mükelleflerden geçmiş vergilendirme dönemlerine ilişkin KDV beyannamelerini düzeltmelerini talep etmektedir. Bu durum, mükellefleri hem ceza hem de yüksek tutarlı gecikme faizi riski ile karşı karşıya bırakmakta; ihtirazi kayıtla beyanda bulunmuş olanlar için ise pişmanlık hükümlerinden yararlanma imkânı ortadan kalkmaktadır.

Ayrıca, gecikme faiz oranlarının günümüz piyasa koşullarına kıyasla yüksek olduğu da göz önünde bulundurulduğunda, mükellefler açısından doğan mali külfet ciddi boyutlara ulaşmaktadır. Söz konusu faizler, vergi matrahından gider olarak da indirilememektedir.

Gelinen noktada, söz konusu görüş değişikliğinin yalnızca ileriye dönük uygulanması, hukuki güvenlik ve istikrar ilkeleri açısından zaruri görülmektedir. Aksi takdirde, aynı yasa hükmünün farklı dönemlerde farklı şekillerde yorumlanması, mükelleflerin öngörülebilirliğini zedelemekte ve vergi sistemine olan güveni sarsmaktadır.

Eğer Bakanlık mevcut görüşünü sürdürmekte kararlıysa, en azından bu yorumun bundan sonraki vergilendirme dönemleri için geçerli olacağını açıkça ilan etmeli, geçmiş dönemleri kapsayacak şekilde geriye dönük uygulamalardan kaçınmalıdır.

Aksi halde, hem idare tarafından önceki yıllarda verilen özelgelerle yönlendirilen mükelleflerin mağduriyeti söz konusu olacak, hem de oluşan mali zararların sorumluluğu yalnızca mükelleflerin omuzlarına yüklenmiş olacaktır. Hukukun temel ilkeleri çerçevesinde, bu yükün adil ve orantılı şekilde paylaşılması gerektiği açıktır.

Paylaş: